kendine güvenin varsa ve sözünün eriysen tabii... Benim sohbet ederken aldığım keyfi, sizin de almanız dileğiyle…
GAZETE HABERTURK - HT PAZAR - SABA TÜMER'İN RÖPORTAJI
stumer@htgazete.com.tr
Kendinizi bildiniz bileli Fenerbahçeli misiniz?
Ali Şen- Sene 1948. Atina’da Yunanistan-Türkiye milli maçı Türkiye’nin 3-1 galibiyeti ile bitmişti. Üç golü de Lefter atmıştı. Lefter Rum! Biz de o yıllarda
Kosova’da yaşıyoruz. Bir Rum’un Yunanistan’a gol atması olay oldu. Kosova’da yaşayan Türkler için Türkler lehine yapılan her hareket olaydı. Bunu başaran da idol sayılırdı. Lefter de o zaman idol olmuştu. Benin Fenerbahçe sevgim bu olayla başladı.
Hâlâ da aynen devam ediyor…
A.Ş- İnsanlar evlendikten sonra karısını değiştiriyor, evini değiştiriyor ama tuttuğu takımı değiştiren pek olmaz.
Peki ya siz Faruk Bey? Sizin Cimbom aşkınız nasıl başladı?
Faruk Süren- İlkokul son sınıftaydım. Babaannemin bir doktoru vardı. Eski başkanlardan birinin oğlu. Ben de o zamanlar bir maça gitmek istiyorum. Derken o zamanki adı Mithat Paşa, şimdiki adı İnönü olan stadyumda maça
gittik. Yer gök sarı-kırmızı. Derken GS yendi. Annem dışarıda okuduğu için olgunluk sınavından geçecekti. Sınav da GS’da. E doktor tanıdığımız da eski Galatasaray Başkanı’nın oğlu.
Havalı havalı geziyor…
F.S- Aynen öyle!
A.Ş- Seninki biraz mecburi olmuş!
F.S- Birdenbire sempati doğdu. O zamanlar Mısır Apartmanı’nda oturuyoruz bir de…
Çevre faktörü etkili oldu yani?
F.S- Mahalle baskısı!
A.Ş- Bravo. Tam da mahalle baskısı! Çok iyi tanım.
Az önce dediniz ya; eşler, evler değiştiriliyor. Peki takım neden değiştirilmez?
A.Ş- Bir kulübü tuttuktan sonra vazgeçip “Başka bir kulübü tutacağım” diyenler, sporun heyecanının ne olduğunu bilmiyor demektir.
Nasıl yani? Kadınlar heyecan vermiyor mu?
A.Ş- Kadının verdiği heyecan ayrı, futbolunki ayrı. Fakat takım tutan bir kişinin,
başka bir takımı tekrar aynı heyecanla tutabilmesi demek; spor heyecanı duymaması demektir. Biz de şu da vardır mesela; diyelim ki biri FB’li, diğeri GS’li, öbürü de BJK’li üç iş arkadaşı var. Hafta sonu maç olmuş ve hangi takım kaybetmişse, pazartesi günü ilk iş; kazanan kaybedenle gırgırını geçer.
Bu orduda da, devletin en ciddi bürokrasisinde de, işçiler arasında da böyledir. Bakanlar Kurulu’nda bile ilk 15 dakika bu konuşulur.
Prestij de cabası ama değil mi?
F.S- Prestiji olmayan için evet!
A.Ş- Üç-dört tarz yönetici vardır. Faruk Başkan’ın bahsettiği “nobody” olanlar. Yani hiç kimse! Bu tür adamların cebi kalabalık ama onun için kulüp başkanı olmak bir kartvizit. Var böyle insanlar. Onlar da ister bunu. Şimdi onlara
“Yapmayın mı” diyeceksin. O da takım tutuyor. Ama başkanlık yapmak inanılmaz zor iştir. Hele ki o insan toplumda itibar görüyorsa, gidipgeldiği
yerde insanlar ceket ilikliyorsa, hanımlar gizli gizli selam veriyorsa… Bütün bunlara sahip olan bir kişiye kulüp yöneticiliği ya da başkanlığın katacağı
bir şey yok. Tam tersine, geçmiş yıllarda FB’de bazı gruplar vardı, parası olan adamın peşinden giderlerdi, yani vasıfsızların. Başkan dediğin kültürlü olacak, lisan bilecek, insan ilişkileri iyi olacak. Bunlara ilaveten parası olacak. Bir dönem ilk sırayı para almıştı. “Diğer vasıflar olmasa da olur” diye düşünenler vardı.
Son yönetimin Abdürrahim Albayrak’a yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
F.S- Oooo… Bizans var tabii…
A.Ş- GS kibar Bizans oynar, biz halka açık!
Var mı gerçekten Bizans oyunları?
A.Ş- GS’de daha çok Bizans oyunu var. Fakat Galatasaray’da olması doğal. Çünkü GS zaten hep Bizans’ta, Konstantinapol’de yani İstanbul’da. 1453’ten evvel burası Bizans olduğuna göre, GS her ne kadar 1905’te kurulduysa da Bizans oyunlarından vazgeçmeleri zor olmuştur.
F.S- Birbirine giren insanlar her yerde var. Bu mücadele GS’de daha incelikli sürdürülüyor. Böyle olmasının da mahsuru yok. Ben zaten aleni deklarasyonlardan rahatsız oluyorum.
A.Ş- Abdürrahim Albayrak en az bir başkan kadar faydalıydı kulübe. Onun yeri ayrı.
F.S- Son derece başarılıydı. Onunla bir anımız var. Emre Belözoğlu o zamanlar GS’de oynuyordu. Hakem Emre’ye ofsayt vermişti. Abdürrahim Albayrak “Bacak kadar çocuğun ofsaytı mı olur?” demişti.
Çok kalpten bir cümle ama bu!
F.S- Meseleye böyle yaklaşan bir yöneticiydi.
GS Başkanı Adnan Polat’ın “Federasyon FB ile GS’nin lig dışında kalmasını istiyor” açıklaması?
F.S- Böyle bir şeyin olması mümkün değil. Böyle bir şey ifade edildiği zaman ispat da lazım. İddia ile olmaz. Aslında bu da bir taktik yöntemi. Gündem değiştirmek.
A.Ş- Ama hesabın varsa. Benim hesabım yok ki! F.S- Bu da geçerli bir taktik ama. A.Ş- Adamına bağlı o. Katakulli peşinde olan için geçerli. Bu taktiği yapanlar küçük adamdır. Öfkenin taktiği olmaz. Yapanlar var. Ben öfke anında
kendimi kontrol eden biriyim. Ama öfkeliyken hata yapıyorsun. Başkanlık kolay iş değil. Adnan Polat’ın söylediklerine ben de iştirak ediyorum. Ama mana olarak değil, öfke olarak. Aynı şeyi ben de yaptım. Ben de çıktım “Bu hakemler çete” dedim. Sonra da dediklerimden utandım. Sokakta öfkeleniyorsan, kimsenin umrunda değil. Ama bir başkan olarak öfkeleniyorsan dediğin her
şeyi yazıyorlar.
Başkanlığınız döneminde teknik direktöre müdahale ettiğiniz oluyor muydu
hiç?
A.Ş- Çok
Maç sırasında?
A.Ş- Maç sırasında olmaz. O çok ayıp. Ama maçtan evvel; “Bunu oynatma, bunu oynat” demişimdir. Ama hiçbir gün hiçbir lafım antrenöre batmamıştır. Hâlâ da her doğum günümde beni ararlar.
Lincoln’ü nasıl buluyorsunuz?
A.Ş- Arıyor arıyor bulamıyor kardeşim!
F.S- Mesela Ankara formasında oynasın çok isterdim. Oynamıyor.
Oynamamasının bir nedeni vardır herhalde…
F.S- Aslında yetenekli. Yeteneğini tartışmıyorum. Ama bir problemi var.
A.Ş- Kullanılmayan yetenek ne işe yarar?
GS’ye hep “cemaatçi” yakıştırması yapılır. Niye?
F.S- GS demokratik bir topluluktur. İnançları üzerinde kimseye baskı kurmaz. Ama GS’nin bir çizgisi vardır. Diyanet İşleri de fetva verdi bu konuyla ilgili. Mesela Ramazan’da oruç tutma meselesi. Futbol müthiş fizik gücü isteyen bir
spor. Tüm gün oruç tutup saat 17.00’de iftar edip 19.00’da maça çıkamazsın. Bu noktada gerçekten görevini yapman lazım. GS ile ilgili bu dedikodular çok hoşgörülü olduğumuz için çıkıyor. Görevini ifade edecek. Zaten dinin icabı da o.
A.Ş- Ben bakmam o işlere yahu. Bana yabancı antrenör gelip “Akşam maç var, bunların hepsi oruç tutuyor” dese “Oruçluların tümünü at derim. Hemen kov
hepsini.” Ya ailesini ya parasını ya da orucunu seçecek. Tercih yapacak. Ben
bunları kabul etmeyen bir kişiyim. Futbolcular da bilirlerdi bunu. Ben dinime çok bağlı biriysem, o gün görevimi yaparım, tatildeyken orucumu tutarım.
Ama bazıları tatilden de vazgeçmez!
ARAGONES’TE ZEKA YOK
A.Ş- Geçen bana Ziko’yu sorduklarında; iyi bir antrenör olmadığını ama çok iyi bir insan olduğunu söyledim. “Ziko’yu gönderin” dedim. Ama “Aragones’i getirin” demedim. Ziko’yu gönderin dememin sebebi de şu: Fenerbahçe futbol
takımını domine edenlerin başında Brezilyalılar gelir. Biz de bir Brezilyalı getirdik. Ama o Brezilyalı Avrupa’yı bilen bir Brezilyalı olsun. Antrenörün zeki
olması lazım. Bana “Niye Aragones’e karşısın?” diye soruyorlar. Aslında ilk günlerde kendisine hayranlık duydum. Niye? Çünkü tam 46 yıl sonra İspanya’yı şampiyon yaptı. Sonra da İspanya’nın siesta’larına kapılmadı. Pazar günü şampiyon oldu, cuma Fenerbahçe’nin başındaydı. Bu, ciddiyetini
gösterir. Büyük takımlarda çalışılacak antrenörde üç özellik aramışımdır. Biri
tecrübe. Adamda tecrübe var. Diğeri Futbol kültürü. Adamda o da var. Diğeri de zeka. Bizimkinde zeka yok!
HATA ‘SKIBBE HAFİFTİR, BİZ İDARE EDEBİLİRİZ’ DİYENLERDE
F.S- Galatasaray’da hatalar Bülent Korkmaz’da başlamıyor. Hata Skibbe’de başlıyor. Bu kadar güzel bir takım kuruluyor. Başına da Skibbe getiriliyor! Sebepleri ne? “Skibbe hafiftir, biz idare ederiz” düşüncesi mi var bunun altında, bilemiyorum. Ama Skibbe’nin gelmesi belli bir hata. Yarı yolda gönderilmesi ise ikinci hata. Ama kabahat Bülent Korkmaz’ın değil. Ona da bir şekilde tecrübe kazandırmamız lazım. Bu sadece Bülent Korkmaz için değil,
futbola gönül vermiş herkesle bu ilişkiyi kurmamız lazım.
ARKADAŞLARI BÜLENT’İ ANLAMALI”
F.S- Bülent’in teknik direktörlüğünün avantajları gibi dezavantajları da olabilir.
Mesela insan arkadaşına çıkışamaz. Ama arkadaşı da bunu anlamak
mecburiyetinde. Çünkü diğeri teknik direktör olmuş. Ötekinin daha iyi çalışması lazım.
TERİM’İN SÖZÜ SÖZDÜR!
F.S- Fatih Terim Galatasaray’a bir söz üzerine geldi. İnsanları kategoriye ayıracaksın. El sıkışarak anlaşabildiklerin. Kendi imzasıyla anlaşan insanlar. Bir de noterin tasdik ettiği insanlar. Fatih Terim ile söz ile anlaşılabilir.
CARLOS ABİ HALKLA İLİŞKİLERCİ Mİ?
A.Ş- Roberto Carlos’a öfkeliyim, kızıyorum. Başkanı iyi ki ben değilim, ayvayı
yemişti. Fenerbahçe Roberto Carlos’u, halkla ilişkiler ve reklam müdürü diye
almadı. Real Madrid’te 10 defa depar yapan bir adam vardı. Sol ayağıyla “Muz” diye tabir ettiğimiz hareketi yapardı. Türkiye’yi çabuk keşfetti. Burada sadece
rakip futbolcu düşünce, gidip okşuyor. Hakem yanlış karar verse, taraftar
hakeme “Yuh” çekerken, o hakemi okşuyor. Yani Roberto Abi gibi hareket
ediyor. Bizde abi çok! Türk futbolunda çok abi var. Bu da Roberto Abi. Fenerin
yediği gollerin yarısı bunun bölgesinden. Bunun kabahatinden, dalga geçmesinden. Takıma sanki halkla ilişkiler müdürü oldu. Sokaktaki adama sorsan “Ali Şen nasıldır?” Der ki “Adama kızıyorum ama dobra dobra konuşuyor” Doğru bildiğimi konuşmaktan hiç çekinmedim.
FARUK SÜREN
HİÇ KAVGA ETMEDİK
Bunca yıllık dostluğumuz var. Hiç kavgamız olmadı. Bir kulübün yöneticisi veya başkanı olduğun zaman iletişimden kaçarsan, yanlış meslek seçtin demektir. Hep konuşup birbirimize sahip çıktık. Ali Başkan’a “Tam yetki sende, benim adıma da konuşabilirsin” dedim.
TAKIMIMDAN ŞÜPHE ETMEM
“Şampiyon bu sene kim olur?” sorusu karşısında takımımdan hiçbir zaman zerre kadar tereddüt etmem. Ali Başkan da etmez. Zaten bir takım tutmazsan futbolla ne ilişkin var ki senin? “Ben nötrüm” derler. Yok abi nötr filan. Başkanlık pozisyonuna gelmişsen o kılıfı atacaksın. Tribünden geliyorsun ama başkan olduğun zaman taraftar ceketini atacaksın.
“PARİS’TEN ARAYIP TAHMİN SORAN VAR”
Benden epeyce genç bir arkadaşım Paris’ten aradı. “Beşiktaş-Ankaragücü maçı nasıl biter? Sonuç ne olabilir, ne oynayayım?” diye sordu. “Ne oynuyorsun sen yahu?” dedim “İddia” dedi. Adam Fransa’da iddia oynuyor.
Futbol böyle bir hadise.
“SERGEN’İ İSPANYA’YA BEN GÖNDERDİM”
Ben futbolcularıma şampanya da yolladım, eğlenmeleri için zorladığım da oldu. İspanya’ya yolladığım futbolcu da var. O kişi Sergen’di. Sergen futbolu da iyi oynar, her şeyi de yapar. Dengeyi kurabilseydi çok daha büyük adam olurdu.
ALİ ŞEN
SAADETTİN SARAN 4000 OY FARK YER
Saadettin Saran, medya kanalıyla birkaç ay evvel benden randevu istedi. Geldi,
daha oturur oturmaz “Sen Aziz Yıldırım’dan 1000 oy fark yersin” dedim. Neden böyle dedim? Çünkü o gün gazetede okuduğuma göre demiş ki; “Ben başkan olursam, Aziz Yıldırım’ın heykelini diktiririm.” Ya heykelini dikeceksen ne işin var adamın koltuğunda? “Abi daha projelerimi duymadın” dedi. Bir saat proje
anlattı. “Şimdi fikrim değişti” dedim; “1000 değil, 4000 oy fark yersin!”
SEVGİLİSİ OLMAYAN FUTBOLCUYA ŞÜPHEYLE BAKARIM
Futbolcunun özel hayatına karışmadığım gibi, kız arkadaşı olmayana da şüpheyle bakmışımdır. Bir gün bir galaya gittim. Eskiden Gala diye bir kulüp vardı İstanbul’da. Baktım arka taraflarda dört futbolcumuz eğleniyor. Şimdi torunları var, adlarını söylemeyeyim! “Şunlara bir şampanya göndereyim” dedim. “Abi kaçtılar” dediler. Meğer geldiğimi duyunca arkadan kaçmışlar. Ertesi gün antrenmana gittim. Futbolcuları yanıma çağırdım. Dediğim futbolcular yıldızın yıldızı! Cemil, Alparslan... Yanıma geldiler. Kızacağımı sandılar. “Ben sizin kız arkadaşınız olsam, beni eve çağısanız, önce başkanınızdan izin belgesi getirin, sonra gelin derim” dedim. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ya da Milli Takım futbolcusu eğer bir kulübe eğlenmeye gidiyorsa, sevgilisiyle en önde oturmalı.
SİYASETE GİRMEYİ DÜŞÜNÜYOR MU?
Düşünmüyorum. Ona 30 sene evvel “Hayır” dedim. Bir gün bana teklif yaptılar. “Yahu başınıza bela mı istiyorsunuz?” dedim. “Ben hiç hayatta ikinci adam olmadım. Siz beni alırsanız, o partiye gelirim. Altı ay sonra olağanüstü kongre olur. Siz aşağı, ben yukarı.”
NEDEN ALİ KOÇ
A.Ş- Çünkü, Fenerbahçe Başkanlığı’nı çok arzu eden biri. Ali Koç’un başkanlığına basın “Hayır” der mi? Yüzde 60’ı reklamı Koç’tan alıyor. Televizyon “Hayır” der mi? Reklamı Koç’tan alıyor. Tribünler “Hayır” der mi? Demez. Camia da demez. Ben de “Hayır” demiyorum. Bu kadar iş yapmış bir adamı taraftarın “Yuh” diyerek göndermesi feci olur. Ama Aziz Yıldırım o yolda
gidiyor.
ATATÜRK BÜSTÜ
12 Eylül 1980’de ihtilali’nde sonra Orgeneral İsmail Hakkı Hakansel Belediye Başkanı oldu. Adam belediye başkanı “Bütün sahilleri işgal edeceğim” dedi. Deniz kenarında olup parasını vermeyenlerden biri de FB ve GS. Kulübe bir gittim. Baktım önünde üç greyder var. Biri geldi “Buraları yıkacağız” dedi. “Kim istedi bunu” dedim. “Başkan İsmail Hakkı Hakansel” dedi. Adamın da
dedikleri kanun! “Hayır” diyeni hapse atacaklar. 12 Eylül dönemi…
Adama dedim ki “Başkan’a söyle, İstiklal Savaşı’nda Fenerbahçeli futbolcular Anadolu’ya buradan silah taşıdılar. Sen o Paşa’ya söyle buraya gelsin. Bu gördüğün greyderle üzerinden geçerim” dedim. Ben de az edepsiz değilim. O
lafları ettim ama bir taraftan da “Ya yıkarlarsa?” diye düşünüyorum. Bizim halkın sana tapması için dediğin lafın yerine gelmesi lazım. Zamanın Harp Akademileri Komutanı Halil Sözer’e danıştım. “Sana tavsiyem, Kulübü’nün önüne bir Atatürk büstü kur. Üzerine de kumaşı koy, çağır ben açayım” dedi.
Ondan sonra yıkabiliyorsa yıksın. Ertesi gün büstü koydurttum açılışı
yaptım ve dedim ki; Türk Ordusu’nda greyderle Atatürk büstünü yıkacak general tanımıyorum” dedim. Zaten ondan sonra gelen giden olmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder